Diyarbakır'dan yola çıkıyorum.
Yağmur yağıyor.
12 gündür kalekol yapımına karşı direnen Lice halkının yaşadıklarını yakından görmek istiyorum.
Diyarbakır -Lice arasında düz bir yol var ama kapalı.
Asker kapatmış.
Bölgede kalekola ve yapılmak istenen barajlara direnen halk yolda bazı hendekler açmış.
Hendekler kapatılmış ama bu kez de asker yolu tutmuş; bırakmıyor.
Arkadan dolaşıp Hani üzerinden gideceğiz.
Özekli beldesinden geçerken sivil giyimli silahlı askerler ve korucular durmadan devam edin diyor.
Hani'nin Lice'ye bağlandığı yola kadar durmuyoruz.
Oradaki koridor askerler tarafından kesilmiş.
Önümüzde kamyonlar, minibüsler, arabalar var.
Onlar 40 dakikadır bekliyormuş.
25 dakika da biz bekliyoruz.
Orada beni endişelendiren bir diyaloğa şahit oluyorum.
Bekleyen sürücüler arabada kadın ve çocukların olduğunu, tuvalet ihtiyaçları olduğunu, bu beklemenin haksızlık olduğunu söylüyor.
İçlerinden biri 90'lı yıllar gibi, diye OHAL dönemine atıfta bulunuyor.
Genç askerlerden biri "Bize değil PKK'ya kızacaksın. 3 kilometre ötede onlar var arabaların anahtarlarını alıyorlar” diye oradakilere çıkışıyor.
Bunun üzerine kalabalıktan biri "Dağdakine gel diyorsun burada onu kötülüyorsun, bir şey yapmıyor onlar” diye cevap veriyor.
Kalabalıktan yaşı 60 civarında olan biri gerginliği yatıştırıyor.
Ardından konvoyun eskortları geliyor.
Önde bir zırhlı araç, arkasında 'kirpi', arkasında sivil araçlar.
Lice girişine kadar konvoy halinde gidiyoruz.
Lice merkez sakin.
Halkla konuşuyoruz.
Barışın bitmesinden endişeliler ama bir yandan da kızgınlar.
"Barış diyorlar kalekol yapıyorlar. Barış mı istiyorlar tuzak mı kuruyorlar” diye konuşuyor biri.
Bir diğeri "Başbakan baldıran zehiri içerim yeter ki bu iş bitsin diyor. Zehir içmesin, kalekol yapımını durdursun."
Belediyeye gidip başkan Rezan Zuğurli ile görüşeceğiz.
"Burada yok çatışmanın çıktığı alana gitti, yaralılar var” diyorlar.
Bizi de oraya götürmelerini istiyoruz “oraya giden yolların tamamı kapalı, ara köy ve mezralardan geçerek gitmeniz lazım, oraları bilenler de şu anda orada” diyorlar.
Ardından bir kişi gönüllü oluyor.
Onunla önce Kulp tarafına gidiyoruz.
Lice-Kulp arası askeri araçlar yoğun.
Kulp'a giderken değil, ama dönüşte tekrar Lice yolunda askerler yolumuzu kesip bizi konvoya katıyor.
Derken Lice'de en yoğun çatışmanın olduğu Fisovası bölgesindeki Çelik mecrasına gidişin yolunu bilen birini araca alıyoruz.
Köylerin arasından tepelere doğru tırmanıyoruz.
Yanlarımız hep gelincik tarlası.
Arabayı kullanan şoför arkadaşım "Camı açın ağabey mis gibi hava" diyor.
Gerçekten nefis hava.
Ancak biraz daha gidince gaz kokusundan camları kapıyoruz.
Çünkü halkın 13 gündür eylem yaptığı Çelik'e geliyoruz.
Asker halka az evvel müdahale etmiş. (Perşembe, saat 15:30)
Lice'nin eş başkanlarından Rezan Zuğurli ile karşılaşıyoruz önce.
“Durum kritik. Çözüm için hemen adım atmalıyız” diyor.
Belediyeye dönecek ve bölge milletvekilleriyle temasa geçecekmiş.
Biraz daha devam ediyoruz yol büyük bir toprak yığınıyla kesilmiş.
Orada da diğer eş başkan Harun Erkuş ile karşılaşıyoruz.
Arabayı bırakıp beraber bir iki tarafı bir köprünün ayırdığı alana yürüyoruz.
Önde iki araba bir minibüs var.
İçlerinde genelde kadınlar.
Minibüslerin önünde domates ve ekmek kasaları.
12 gündür buradalar ve genelde mönü bu.
Köprünün üzeri taş dolu.
Araçlardan birinden BDP Diyarbakır İl Başkanı Zübeyde Zümrüt iniyor.
Günlerdir orada direnenlerle oturuyor.
Askerin son dönemde ilk kez bu kadar sert bir üslupta gördüğünü anlatıyor.
Hem sözle hem gazla sert müdahale olduğunu belirtiyor.
Bir de cep telefonundan kimi boş kovan fotoğraflarını gösteriyor.
İnsanlara ateş ediyorlar, diyor.
Askerlerin bulunduğu kesimin sol tarafında ağaçların seyreldiğini gösteriyor.
“Müdahale sırasında yeni kesildi” diyor.
Yakından bakmak istiyorum.
Köprüden karşıya geçmeye başlıyoruz.
Tam o anda aramızdaki tepeden havai fişek atılıyor.
Ve bir anda askerlerde ateş etmeye başlıyorlar.
Sanırım havaya atış yapıyorlar ama o anda herkes ya yere yatıyor ya toprak- Kaya yığınının arkasına saklanıyor.
5 dakika kadar sürüyor taciz atışı.
O sırada video çekiyorum.
Biraz daha kalıp Diyarbakır'a doğru dönüyoruz, ama Liceliler orada.
Dönüş yolunda yine çevirme yine konvoy.
Genç bir asker gazeteci olduğumuzu öğrenince soruyor:
Neler gördünüz?
"Gördüklerimi sevmedim, halkların yine karşı karşıya gelmesini istemiyorum, askerin orantısız güç kullandığını düşünüyordum şimdi de gördüm" diyorum.
“Arkalarında örgüt var. Bugün bizim arkadaşlarımız da yaralandı ona ne diyeceksiniz” diyor.
Ben de "Örgüt değil halk gördüm” diye tekrarlayınca konuşma bitiyor.
Lice 'de gördüklerimi kısaca özetleyecek olursam...
Kısa süre önce Nevruz için bölgedeydim (21 Mart), ortam bu kadar gergin değildi.
Asker yeniden halkla karşı karşıya. Genelde genç subay, astsubay halkla "ağız dalaşına girmeye” meyilli.
Bölgede kimseye barış konuşurken kalekol yapılmasını izah etmek mümkün değil.
Korkuları, endişeleri, kuşkuları var.
Haksız da değiller.
Geçmişte yaşanmışlıklar var.
Çoğunun bilmediği bilenin de unuttuğu 1993 yılı var mesela.
2 gündüz, 2 gece
Cayır cayır yandı Lice diye şiiri.
Dosyasının kapanmasına iki gün kala vicdanlı bir savcının iddianamesini yazdığı Tuğgeneral Bahtiyar Aydın'ın öldürülmesi olayı.
Önce PKK yaptı, denilmiş son iddianamede “derin devletin parmağına" işaret edilmiş olay.
Ve o olayın ardından Lice'de yaylım ateşine tutulan köyler, yakılan evler.
Gazeteci Veysi Polat'ın "Hawara Lice" belgeselinde yörenin insanları atlayarak anlatıyor bu devlet için o utanç günlerini.
Yani demem o ki.
Lice sadece Lice değil dostlar.
Ölü çocuklar, yakılan köyler, dövülen köylüler.
Liceli neden güvenmiyor, demeyin.
"Kalekol"da ısrar barış sürecini tehlikeye sokar.
Bugün Diyarbakır Lice'de barışın pamuk ipliğine bağlı olduğunu gördüm.
Yarın Diyarbakır merkezde Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay ve kimi STK’lar "barışı" konuşacaklar.
Onların konuşma yaptıkları salona 1 saat mesafede askerler ve halk ise karşı karşıya olacak.
Umarım barış daim olur.
Umarım salonda konuşanlar alanda konuşanlara, hakkını arayanlara, direnenlere kulaklarını tıkamaz.
Belki tüm halklar barış diye bağırsa bu ülkenin dağlarında da, ovalarında da bu ses çınlasa.
Kimse duymamazlıktan gelemez.